Kanser Teşhisi Konmuş Aileye Nasıl Davranmalı ve Davranmamalı?

Kanser ihtimali olan ve böyle bir sürece girmiş insanlara, ebeveynlere ve hastalara ne denmemeli, nasıl teselli edilmemeli, nasıl davranılmalıyı anlatacağım size. Çünkü çevremdeki insanların tepkileridir, beni tedavi sürecinde insanlarla iletişimimi koparmaya ve kimseyle telefonda konuşmamaya iten.

Eve döndüğümüzde, hala şok içindeydik. Öyle herkesin beklediği gibi sürekli dizlerimizi dövmüyorduk. Saçımızı başımızı yolmuyorduk. Ağlıyorduk ama 7/24 değil. Çünkü bakmak ve emzirmek zorunda olduğum bir bebeğimiz var. Eşimde bende içsel bir süreç geçiriyorduk ve sürekli başlamadan bitmesi için dua ediyorduk.
Yaşadığımız her şey bizi içinde sürüklüyordu, sanki etrafımızı bir sis bulutu kavramıştı da biz nerede olduğumuzu, nereye gittiğimizi bilmeyen bir boşluk içerisindeydik. Dedim ya şok yaşıyorduk.

 Tabi ki kötü haber tez yayılıyor. Herkes arıyor sağ olsun, yanımızda olmak istiyor. İyilik yapmak istiyor ama bazen bu iyi niyetler düşüncesizce yapıldığında veya konuşulduğunda, karşındakini hiç tahmin etmeyeceğiniz bir şekilde kırabiliyor ve yeniden şoke edebiliyor. 

Ne yapmamalısınız?

1-      Sakın aradığınız zaman “vah vah, tüh tüh, görüyon mu sen, Allahın işine bak sen” gibi üzüntü, kelimeleri kullanmayın. Sonra aradığınız kişi sizi teselli etmek zorunda kalıyor. Ve hastalığın şokunu ve üzüntüsünü tekrar tekrar yaşıyor, daha kendisi bile anlamlandırıp olayı kabullenememişken, bir de teselli etmeye uğraşmak zorunda bırakmayın.

2-      Tuğberk çok küçüktü o yüzden şu sorulara çok maruz kaldım “Neden olmuş? Büyük adam değil ki zararlı yesin, içsin. Allahın işini görüyon mu? Sen hamileykende var mıymış? Doğunca mı oluşmuş?”… diyen kişilere içimden kocaman “BİLMİYORUM” diye bağırmak ve telefonu kapatmak geliyordu. Çünkü bilmiyorum. Daha yeni tanışmışım hastalıkla, öyle bir bilgi vermediler. Evet, çocukluk çağı kanserleri de varmış, bende yeni öğreniyorum, tecrübe ediyorum.

3-      Kendiniz için bilgi almak için lütfen aramayın. “bende hamileyim, nasıl anladınız, ben anlayabilir miyim acaba?” gibi bencilce sorular sormayın. Hastalığı yeni öğrenmiş daha bilgi sahibi olmayı bırak, içinde olduğum durumu anlayamamışken, en son ihtiyacım olan şey başka birine teşhiste bulunmak yada merak etme olmaz sana demek.

4-      Aradığınızda “sesin çok iyi geliyor”, “çok güçlüsün” hele ki “nasıl dayanabiliyorsun benim evladım olsa ben dayanamam?” gibi saçma şeyler söylemeyin. Ben kutlama yapmıyorum herhalde bebeğim kanser oldu diye. Bilemezsiniz, ne yaşadığımı nasıl ayakta durduğumu, hala şok yaşadığımı, hayatın nasıl durduğunu, nefes alamadığımı, düşünemediğimi, ruhuma erişemediğimi bilemezsiniz. Nasıl dayandığımı bilemezsiniz. O güçlü diye duyduğunuz sesimin, aslında üzüntüden, ağlamaktan, çaresizlikten, stresten dolayı içimin boşalması yüzünden olduğunu bilemezsiniz. Daha sizler 50 günlükken bebeğinizin gazıyla, cazıyla, kusması uğraşırken, benim hastanede damar yolu açmalar, kan almalar, biyopsiler, testler sürecinde Tuğberk’in çektiği acılara çaresiz kaldığım zaman neler hissettiğimi bilemezsiniz. O yüzden sakın mı sakın, kanserle uğraşan insanlara, hele ki yeni teşhis konduğunda sakın böyle saçma şeyler söyleyip birde kafalarından siz vurmayın. Hala bu sözleri hatırladıkça elim ayağım titrer, çünkü aklım almaz insan nasıl şeyler söyleyebilir, karşındakine.

5-      Yüz yüze görüştüğünüz zaman, “ee siz baya iyi görünüyorsunuz, ben sizi daha kötü bekliyordum, kendimi hazırlamıştım teselli etmek için” gibi saçma cümleler kurmayın. Eğer sizinle görüştüysem biraz nefes almak, kafamı dağıtmak için gelmişimdir. Sanki hastalığı önemsemiyormuşuz ya da atlatmışız gibi konuşmayın. 7/24 ağlayamayız değil mi? Hem insanlar ölümlerden sonra bile gülüyorlar. Biz hastalıkla savaşırken neden sürekli ağlayalım. Hem de kendimizi bırakmaya vaktimiz yokken. Tüm enerjimizi oğlumuz için ayırmamız gerekirken. Ayrıca neden dışarıda ağlayalım, eğer kendimizi çok kötü hissetmiyorsak ya da kötü bir haber almadıysak. Bu bir süreç ve ölüme de alıştığın gibi sürece alışıp, neler yapabiliriz nasıl aşabilirizin derdine düşünüyorsun. Ağlayıp kendini bırakmanın lüksü yok bu hastalıkta maalesef. Bende isterdim, yastığıma yorganıma sarılayım salya sümük yataklardan çıkmayayım günlerce haftalarca ama pardon da kim bakacak Tuğberk’e o zaman..

6-      Aradığınız da, eğer doktor değilseniz ve yardımınız olmayacaksa, lütfen o zamana kadarki hikayeyi sorup, illa merakınızı gidermek istemeyin. Arayan bir tek siz olmayacaksınız, her arayana tek tek anlatmak, süreci yeniden yeniden yaşamak demek oluyor bizler için. O kadarını da bilmeyiverin. Kanser çok zor bir süreç, bir de siz üzerine zorluk çıkartmayın.

7-      Kanser, insanın başına gelmedikçe, ne menem bir hastalık olduğunu kimse bilmiyor. Bende bilmiyordum. Eğer hastalık hakkında bilginiz yoksa, anlattığım şeyler karşısında ve daha yeni teşhis konmuşken “hımm, öylemi oluyormuş, eee tedavi ne zaman bitiyor” gibi şeyleri fütursuzca sorup, deriiiin bir nefes alıp tekrardan başka açıklamalar yapmama neden olmayın.

8-      Kanser, bir kırık kol gibi dışarıdan görünen ve hemen dış gözle teşhis edilebilen bir hastalık değildir. Çok sinsi bir hastalıktır. Tümörlü kötü hücreleri, vücudunuzun herhangi bir yerine bir sebep olmadan yerleştirip, sonra sizin parçanız gibi davranıp vücudunuzu kandırarak çoğalır ve farkedilmeden büyür. Siz kendimi besleyeyim derken aslında kanserinizi beslersiniz ve genelde son zamanlarına –organlarınızın işlev bozukluklarına, çok büyüyüp şişmesine, görülebilecek şekilde deri altına sıçramasına- kadar da farkedilmez. Erken teşhislerin çoğu tesadüf eseri öğrenilmiştir. Bizde de olduğu gibi. O yüzden kanser teşhisi konulan biri gayet sağlıklı da görünebilir. Ama siz onu görüp, “ aa çok iyi görünüyor ama...” deyip, eee hani bu çocuğun neresi hasta dercesine aslında iyi niyetli ve destek olmak amaçlı cümleler söylemeyin. Kanser tedavisi bir kutu antibiyotikle olmuyor maalesef. Aylar, bazen de yıllar boyu sürebiliyor. Kontroller ömür boyu… o yüzden ‘kanserli’ hali diye kafanızda olan imge aslında kemoterapi, radyoterapi gibi tedavi süresince bedeni ağır ilaçlarla yıpranmış, saçları dökülmüş bir resim. O da oluyor ama zamanla oluyor. Siz böyle söylediğinizde sanki gerçekten evet kanser hastasıyız biz diye sizi inandırmak zorundaymışım gibi hissediyorum kendimi. Tuğberk’in gülen fotoğraflarına aldım bu yorumu en çok. Tabi ki de bebeğimin iyi hallerini koyacağım, onu hep öyle kafama kazımak istiyorum çünkü. Tabi ki de sürekli onu güldürüp hayata bağlanmasını sağlayacağım, tabi ki de ona iyi bakmak için elimden gelenin kat ve kat fazlasını yapmaya çalışıp kendimi hırpalayacağım.  Çünkü kanserin sinsiliği stresten geliyor, moralle zayıflıyor. Bunu bilmeyenimiz yok sanırım.

Peki ne yapmalısınız?

1-      Herkesin iyi niyetli yanımızda olmaya çalıştığını biliyoruz. İllaki aramak istiyorsanız, konuşmayı soruları çok kısa tutup, iyi dileklerde bulunup, başka konulara geçebilirsiniz. Eğer konuşabilecek durumdaysak, zaten anlatırız. Ama değilsek de sorularla boğmayın. İnsan bu dönemde farklı konulardan konuşmak istiyor.
2-      Eğer yapabiliyorsanız, ve kafa dağıtmaya yardımcı olacaksanız, görüşebilirsiniz. Farklı mekanlara götürüp, biraz geyik muhabbet yapabilirsiniz. En çok ihtiyacımız olan şey, tüm süreçten sıyrılıp, birazcık izole olup, şöyle bir nefes alarak kendine gelmek ve kafa dağıtmak. İnsanın kendini yeniden şarj etmesi için gerekiyor.
3-      Gülümseyin ve gülümsetmeye çalışın. Acıyan gözlerle bakmayın. Bu bir hayat savaşı. Güçlü olmak zorundayız. Bize güç verin. Karşımızda üzgün bir suratla oturmaya çalışarak bize bir katkınız olmuyor. Zaten kasvetliyiz, iyice karalara bürünmek son ihtiyacımız olan şeylerden biri.


      Kastamonu’dayken birkaç ziyaret ve buluşma yaptık kafamız dağılsın diye. Bu yüzden pişmanımdır. İnsanlar yıkılmış olarak görmek istiyorlar sizi. Oysa biz şoktan dolayı ruhumuz alınmış gibi dolanırken etrafta, bu görüntü insanlara yeterli gelmemişti. Bir de tuhaf gözlerle bakışlara maruz kalmıştık. Şimdi geriye dönüp baktığımda anlayabiliyorum. Yapmayın böyle şeyler. Her duygumu dışarıya göstermek zorunda değilim.



Sadece biraz anlayış, huzur ve güç istiyor insan böyle zamanlarda. Ben mesela yaklaşık 3-4 ay hiç kimseyle konuşmak istemedim, görüşmek istemedim. Kendi ablam, abimle bile telefonda konuşmadım. Çünkü konuşmak yürekten geçer, ses duygunla gelir ciğerinden. Gizleyemezsin kendini. Ama yazmak kolaydır, duygu barındırmaz. Parmakların hareket eder ve kelimeler oluşur. Derdini anlatırsın. Bazı şeyleri sesli söylemek/söyleyebilmek kabullenmek demektir. Ben kabullenemedim. İsyan etmedim ama kabullenemedim de uzun süre. O yüzden kimseyle görüşmek istemedim. Konuşmak istemedim. Kendime daha anlatamamışken, hala kendi savaşımı yenememişken, bir de Tuğberk için savaşıyorken, nasıl duygularımı sese döküp dışarı aktarabilirdim? İnsanların ne düşündüklerini bilmiyorum benim davranışım konusunda. Bazıları anlayışla karşılamıştır, bazıları kınamıştır. Ölümle savaşırken çok da önemsemiyorsunuz “insan  ne der” lafını… Çünkü kendinizi ve evladınızı korumak zorundasınız. Tek derdiniz evladınız olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Nöroblastom Teşhis Edilirken Dikkat Edilmesi Gereken Testler - 1

Port Nedir? Takılması Gerekir mi?